Şah Fırat bahane ufka vurmak şahane

  • 25.02.2015 00:00

 Süleyman Şah türbesinin Şah Fırat operasyonu ile yerinin değiştirilmesi, Türk basınında bildik ezberlerin terennüm edilmesine fırsat verdi. Esasında Şah Fırat operasyonuyla gerçekleştirilen ile Türk basınında operasyon konu edilerek yazılıp çizilenler arasında bir kopukluk var.  Kopukluğa, operasyon vesile edilerek hükümetin dış politikadaki tercih ve önceliklerini toptan mahkûm etmek ile ilgili doymak bilmeyen iştah neden oluyor.

Yazılanları üstün körü okuduğunuzda ‘Tamam başlık Şah Fırat da yazar hükümetin bugüne kadar dış politikada attığı her adıma acayip öfkeli’ , diyorsunuz.

Hafızamı yokluyorum.

Bu koca koca adamların dış politikada öfkesini hak edecek ne tür işler yapmış hükümet, diye kendime soruyorum. Türkiye’nin dış politikasını yerden yere vuranların Soğuk Savaş’ın sona erdiği bilgisinden hala mahrummuş gibi kalem oynattığını görmek hazin. Öte yandan onları neyin tam olarak öfkelendirdiğini anlamaya çalışıyorum.  

Çünkü bu yazarlar dış politika konusunda, buldukları her fırsatta şunu haykırıyorlar:

-Sen misin hayal kuran!

-Sen misin her söze başladığında Bosna’dan Kahire’ye, Gazze’den Üsküp’e, Bağdat’tan Halep’e selam gönderen!

-Sen misin benim tarihim, kültürüm var; bu topraklar coğrafyam; uzak kaldığım kardeşlerim var diyen!

-Sen misin yıllardır Türkiye’nin konumlandırıldığı hayalsiz, ufuksuz, ruhsuz, sabit, statik rolüne itiraz eden!

-Sen misin fabrika ayarlarına isyan eden!

-Sen misin bizim yıllardır unuttuğumuz, görmek ve duymak istemediğimiz, ‘lanetli coğrafya’ olarak kabul ettiğimiz bölgeyle temas kurmaya teşebbüs eden?

-Sen misin Batı’nın senin için uygun gördüğü ev ödevini uslu uslu yapmak dururken silkinip bir özne gibi hareket etmeye yeltenen!

Hükümeti, özelde ise başından beri Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu dış politika tercihleri ve öncelikleri sebebiyle kıyasıya eleştirenlerin ısrarla söyledikleri işte bu.

Sonra da en küçük sıkıntı ihtimalinin belirişinde - ya da belirmeyişinde, zira onlar için fark etmiyor- 8 yaşındaki hırslı bir çocuk gibi ‘Oh olsun!’ demenin fırsatını kolluyorlar. Fırsatı kollama işini abarttıkları için çoğu zaman bağlamdan kopuyorlar ve tam anlamıyla dam üstünde saksağan kabilinden absürt durumlara düşmekten kendilerini kurtaramıyorlar.

Daha önce yazdığım bir yazıda  “Şunu insafın bir gereği olarak belirtmemiz gerekiyor: Ak Parti kekeme bile olamayan bir dış politikayı devraldı. Onu konuşan bir politika haline getirdi. Desteklenebilir, eleştirilebilir; lakin bu gerçek yadsınamaz.”  demiştim. Hâlâ aynı fikirdeyim.

Bugün dünya ekonomi politiği,  ‘Vay cennetten bir köşe !’ dedirtecek bir fotoğrafı önümüze koymuyor. Adaletsizlik, sömürü, zulüm ve işgaller kol geziyor. Gözyaşı dinmiyor. Statik durum, dinamik bir sürece evrilmiş vaziyette ve sizin belirleyici olmadığınız koşular altındasınız.

Şimdi bu yalın gerçek, bu büyük çaplı değişim-dönüşüm, bu alt-üst oluş, kaynayan coğrafyalar, ayaklanmış tarih, bastırılmış, ötekileştirilmiş, yok edilmiş, kapatılmış, itibarsızlaştırılmış, gayrı meşru görülmüş insanların ayağa kalktığı, hak ve özgürlük talebinde bulunduğu, sömürüyü, baskıyı ve kapatılmayı vareden koşulları sorguladığı, buna itiraz ettiği ve tarihiyle, kültürüyle, müktesebatıyla uyumlu yeni bir formülasyonu talep ettiği bir eşikte, dünün her tarafı çözülen, dökülen statükosunun ne bulunmaz kerametler barındırdığını el altından ileri sürmek ne kadar hazin bir durum.

Hükümetin iç ve dış politik açılımları ebetteki eleştirilebilir, eleştirilmelidir. Ancak bu eleştiri zamanımızın ruhunu yakalayacak bir iklimden beslenmelidir. Bu eleştiri sırtını dünün köhnemiş statükosuna değil toplumun tüm kesimlerinin talep ve beklentilerine, tarih ve coğrafyanın gerçekliğine yaslarsa ancak anlamlı olabilir. Dünün kayırmacı, imtiyazı bir hak olarak tesis eden köhnemiş düzenine sırtını yaslayarak yapılacak eleştiri hem haklı ve makul olmaz hem de insaf ve vicdanla bağdaşmaz.

Yaşanmışlığı, acı bir tecrübeyi, ağızlarda bırakın “kekremsi”yi, zehir zemberek bir tat bırakan pratiği sorgulamayı aklından geçirmeyen, yarattığı tahribatı, yabancılaşmayı, insandışılığı gündemine almayan, kendisine, yapıp-ettiklerine, vaat ettiklerine, ilişki biçimine, tahakküm arayışına, imtiyaz talebine bakmayan sözüm ona gözü açıklıkla koşulların dayattığı, zorunlu kıldığı bir arayış sürecini itibarsızlaştırarak korunaklı bir pozisyon elde edeceğini düşünen zavallılıkla karşı karşıyayız.

Baş edemediği güçlü bir aktör karşısında dengesini yitirmiş, şirazesinden çıkmış, karşı tarafın canını acıtmak, onu hırpalamak, ele güne karşı itibarsızlaştırmak için dile gelen ve yarının büyük, adil ve özgür Türkiye’si için anlamlı, işlevsel politik söyleme tekabül etmeyen bir savunma mekanizması ile karşı karşıyayız.

Durum psikolojik aslında.

Gerçekliğe tekabül etmeyen, gerçeklikten beslenmeyen fantastik bir kurgu ve Türkiye’nin bana kalırsa en temel problemi olmaya aday bir sorunla karşı karşıyayız.

aliaydin505@gmail.com

@_aydinali

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums