- 10.01.2017 00:00
2017 yılı bir karabasanla, İstanbul’da IŞİD’in 39 kişinin hayatına mal olan saldırısıyla başladı.
Oysa 2016’nın son günleri gazetelerde, televizyonlarda, sokaklarda daha az şiddet, daha az terör, daha az baskı temennileriyle geçmişti. 2016 zor yıldı. PKK ve IŞİD bağlantılı terör eylemleri giderek artmış, Türkiye’nin büyük kentlerinde 20 bombalı saldırıda kişi 225 hayatını kaybetmişti.
IŞİD’in 2017’in ilk saatlerindeki vahşi saldırısı, temennileri boşa çıkarmakla kalmadı, ülkede endişe ve soruların artmasına da yol açtı.
Türkiye’yi sarsan şiddet eylemlerinin iki kaynağı var.
İlki, git gide Türkiye-Suriye kaynaklı bir rotaya oturan PKK eylemleri. İkincisi Suriye’yle bağlantılı IŞİD’in eylemleri.
IŞİD eylemleri Türkiye’de 2014’te su yüzüne çıktı. 2014 yılı bilançosu 1 eylem 3 ölü oldu. Rakamlar 2015’te 4 eylem 144 ölüye ulaştı. 2016 (17) yılı ise kayıtlara 7 eylem 167 ölüyle geçti. Türkiye, 2 yılda 11 eylem ve 314 ölümle IŞİD’in açık ara ayrıcalıklı hedeflerinden birisi haline dönüştü.
Bunun üç nedeninden söz edilebilir.
İlk neden IŞİD’in Suriye’de girdiği çatışmaların Türkiye’ye yansımasıyla ilgili görünüyor. Nitekim IŞİD Türkiye’deki eylemleri, 2015 yılında daha çok, Kuzey Suriye’de, Kobane’de savaştığı Kürtleri, Kürt meselesi etrafında yapılan toplantıları ve mitingleri hedef aldı. 2016-2017 ise, özelikle 24 Temmuz 2015’ten itibaren Türkiye ile IŞİD arasında, “taciz ve mukabele” sınırlarını aşan çatışmaların başlamasıyla birlikte görüntü değişti. İŞİD, Türkiye’de büyük kentlere yönelik saldırılara başladı. Hedef, artık turistik merkezler, havaalanları, düğünler ve eğlence yerleriydi.
Bu tablo Suriye’deki savaşın adım adım Türkiye’ye taşınmasını ve kademeli savaş ilanını ifade ediyor.
Nitekim 10 Ekim 2015’te 104 kişinin ölümüne yol açan Ankara Garı saldırısına ilişkin iddianamede, IŞİD’in Türkiye’ye “savaş ilanı kararı” almasına dair kanıtlar yer alıyor. İngiltere merkezli haber sitesi Independent'a konuşan ve eski (IŞİD) militanı olduğu belirtilen kişi, 39 kişinin hayatını kaybettiği Reina saldırısını 'IŞİD'in Türkiye'ye savaş ilanı' olarak niteliyor.
İkinci neden hiç şüphe yok ki, IŞİD’in Türkiye’yi bir cihad alanı olarak görmesidir. İŞİD, her şeyden önce, kendisi gibi olmayan Müslümanları kafir olarak gören, kendi dışındaki Müslüman ülkeleri tağut rejimi (Allaha isyan eden, sapkın) olarak tanımlayan bir hareket. IŞİD için bu anlamda Türkiye hedef bir ülke. IŞİD iddianamesinde, örgütün Gaziantep Emiri ile Suriye’de yaşayan Türkiye sorumlusu İlhami Balı arasındaki yazışmada şu ifadeler yer alıyor: “... PKK, turistik bölge, Türk askeri hiç fark etmez diyor, kardeşim kaç tane istişhadi istersen adam gönderecek. Müminlerin kalplerine su serp kardeşim...”
Eylemler bu açıdan işin sadece bir boyutunu oluşturuyor.
Türkiye’nin Müslüman bir ülke olması, Suriye’yle 911, Irak’la 384 kilometre sınırının bulunması, IŞİD için Türk topraklarının doğal bir genişleme alanı, büyüyebileceği bir rahim, bir lojistik destek merkezi olması anlamına da geliyor.
Coğrafi yapısı, toplumsal dokusu itibariyle Kafkasya’dan Ortadoğu’ya Türkiye IŞİD için büyük yatak ve yaşam alanı. Reina saldırısını yapan kişinin Özbek olması, Türkiye’ye ailesiyle gelip Konya iline yerleşmesi, Türk ve Kafkasyalı IŞİD hücreleriyle ilişkileri bu duruma bir örnek.
Ancak asıl önemli olan husus, IŞİD’in, epey zamandır Türkiye'den de önemli bir katılım sağlamasıdır. Bu selefi grup, Türkiye'nin kimi bölge ve şehirlerinde hücreler halinde etkili bir şekilde örgütlenen, dini radikalizme yatkın kişi ve kesimler için bir cazibe merkezi oluşturan, camileriyle, kahveleriyle, toplantı yerleriyle kamusal alanda kısmen görünür olan bir yapı haline gelmiştir.
Bu konudaki bulgu ve endişeler yeni değil.
21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu Masası Başkanı Doç. Dr. Serhat Erkmen, geçen yıl verdiği bir röportajda saha araştırmalara dayanarak şu uyarıda bulunuyordu:
“Türkiye'den Suriye ve Irak'a cihat etmek amacıyla giden mücahitler, onlara eşlik eden aileleri, yani muhacirler ve onlara lojistik, vs. destek veren kitleyi dikkate aldığımızda son üç yılda gidenlerin ve gidip-dönenlerin toplamda 10 bine yaklaştığını görüyoruz. Bu rakamın içinde sadece eli silah tutanlar değil, onlarla giden aileler ve onlara lojistik destek veren kesimler de var. Gidenlerin yarısından fazlasını, yaklaşık yüzde 60'ını aileler oluşturuyor…”
Gazeteci Metehan Demir, bir yazısında şu istihbari bilgileri aktarıyor:
“Emniyet-güvenlik birimleri raporlarına göre; yurtdışı profesyonel eğitimli, beyin yıkama, hücre organize ve eylem planlama özelliğine sahip yurtiçinde 60 civarında çekirdek kadro var. Bunlar, İstanbul-Urfa-Antep-Hatay-Batman-Adıyaman-Maraş ekseninde sürekli yer değiştiriyor. Yine bu 60 kişilik çekirdek kadroya ek olarak 1800 Suriye’de savaş eğitimi almış, destek unsuru olarak görev yapmış militan var. Suriye’ye gidip gelen IŞİD’in yaşam tarzını benimseyen ve onun yolundan yürümeye hazır Türkiye’deki sayı ise binlerle ifade ediliyor. Bu rakamlar maalesef spekülasyon değil.”
Son terör saldırısında sonra 50’yi aşkın IŞİD şüphelisi gözaltına alındı. Adalet Bakanı’nın yaptığı açıklamaya göre, Türk hapishanelerinde IŞİD’e mensup 520 kişi bulunuyor ve bunların yarısı (246’sı) Türk vatandaşı.
Karşımızdaki resim bu...
Sorun Türkiye bakımından pek çok açıdan son derece ciddi...
Ne var ki AKP ve fiili ortağı MHP’in bu konuya bakışı oldukça düz. PKK ve IŞİD’in saldırılarını, Gülen’in 15 Temmuz darbe girişimini bir arada ele alıyor, bunları Türkiye’nin bütünlüğüne yönelik planın parçası, bir baskı, hatta üstü örtülü bir savaş olarak açıklıyorlar. Sorunu, farklı boyutlarını ihmal ederek sadece bir tahrik, bir dış düşman meselesi olarak görüyorlar.
Güvenlikçi siyasi iklim ve tedbirler, basın ve özgürlükler üzerindeki baskının artması ve tabiileşmesi de bu çerçevede karşımıza çıkıyor.
Kamuoyu belki bir yandan yükselen milliyetçi dalga eşliğinde şiddete karşı kenetleniyor, Fırat Kalkanı operasyonunu destekliyor. Ancak diğer yandan şiddet ve otoriter siyasi gelişmeler güvensizlik ve endişe duygusunu da körükleniyor.
Türkiye’nin Suriye’de izlediği politikalar bu duyguları oluşturan nedenler arasında yer alıyor.
Belirtmek gerekir ki, siyasi iktidarın Suriye’de IŞİD’e karşı yürüttüğü, ancak esas olarak o bölgeyi Kürt güçlere kapamak hedefi güden askeri hamleleri, bu çerçevede bu ülkedeki savaşın Türkiye’ye taşınması, toplumun genel olarak farkında olduğu bir durum.
Türkiye’nin IŞİD terörüyle sınavı önemli bir siyasi sınav. Hükümetin söylediğinin ötesinde, daha farklı bir bakışa, önlemlere ve derin bir gözden geçirmeye ihtiyacı olduğuna şüphe yok.
(Al Monitor)
Yorum Yap