‘Valla Biz Yapmadık, Devlet Yaptı…’

  • 26.02.2015 00:00

 Daha parça buçuk haberler sayfalara yansımadan, ekranlarda boy göstermeden, sadece telefon görüşmelerinde meslektaşlar arasında yayılırken kararımı verdim. Süleyman Şah türbesinden “sanduka kaçırma” operasyonu, en azından zamanlaması ile tek bir amaca hizmet ediyordu: İç Güvenlik Yasa tasarısı denen ve sadece AKP için dikensiz gül bahçesi yaratacak bir polis devleti tartışmalarını gözden kaçırmak… Sanduka kaçırarak iç güvenlik yasa tasarısına ilişkin tartışmaların yurttaşın gözünden kaçırılması hedeflenmişti. 

Bir ölçüde başarıya da ulaştı. Günlerdir sınır dışındaki tek Türk toprağının “nakl-i mekân” edinmesiyle yatıyor ve kalkıyoruz. Hele hele zembereği boşalmış kimi gazete (gazete?) ve gazetecilerin (gazeteciler?) olup biteni bir zafer, başkomutanın askeri dehasının yansıdığı muazzam bir askeri harekât olarak sunmaya çabalamaları gülünç olma sınırını epey aştı; artık sadece mide bulandırıyor. 
Peki, İç Güvenlik Yasası sahiden de bu kadar önemli ve bu kadar yakıcı mı? 
Bencileyin iş edinip (çünkü işim bu) yasa tasarısını didik didik okuduysanız, yukarıdaki soruya duraksamadan, “Hem de nasıl” cevabını vermişsinizdir. 
Bu tasarı ile AKP iktidarı, yurttaşların anayasal haklarının ilk sıralarına yazılan “protesto etme özgürlüğü”nü silip yerine sadece polisin ve ona emir verenlerin kabul edebileceği kadar “özgürlük”ü egemen kılmayı hedefliyor. Eğer ciddiye almak gerekirse Başbakan’ın dünkü vurguları da bu hedefe ne pahasına olursa olsun ulaşma kararlılığını sergiliyordu. 
HDP sözcülerinin Meclis’te bu tasarının yasalaşması halinde “barış süreci”nin ruhuna fatiha okumak gerektiğini inatla ve ısrarla vurgulamaları boşuna değil. Meclis’teki çoğunluğunu milli irade olarak tanımlayıp, sokağı da yurttaş protestolarından arındıran bir iktidar, barış sürecini de “Ben ne kadar verirsem o kadarına fit ol. Daha fazlası için ısrar edersen İç Güvenlik Yasası ile tepenebinerim”e indirgeyebilecektir.

***

Peki, bir yandan bu tasarıyı yasalaştırmak için İçtüzüğün de, Meclis geleneklerinin de ırzına geçmeyi göze alan bir iktidar, bir yandan da “İmralı heyeti” ile, bizzat İmralı ile ve İmralı heyeti üstünden Kandil ile görüşmeleri niye sürdürür? 
İlkesiz siyaset bezirgânlığı işte tam da bu sorunun cevabında ortaya çıkıyor. Adam –mesela- bakkal dernekleri federasyonları konfederasyonunun hepsi koyu renk takım elbise kuşanmış, tümü bıyıklılardan oluşan temsilcileri önünde yağıp gürlüyor: 
“… Sevgili kardeşlerim, biz terör örgütü ile elinde silah tutanlarla görüşmeyiz de, müzakere de etmeyiz. Silah bırakmayan terör örgütü bizim konuşacağımız değil, tepesine ineceğimiz bir tehlikeden ibarettir…” 
Alkış kıyamet arasında kimse kalkıp “Peki Reis, bu İmralı heyeti, İmralı heyeti ile Öcalan arasındaki görüşmeler ne ola” diye sormuyor, soramıyor. Sıkı mı? 
Ancak kötü kalpli gazeteciler, TV yorumcularının ağzı da torba değil ki büzesin, onlar o soruyu soruyorlar: “Terör örgütü dediğin PKK ise, Öcalan da onun önderi. HDP de aynı kaynaktan fışkıran bir siyasal hareket. Bunlarla görüşmeler sürüp gidiyor. Bu durumda terör örgütü ile görüşmeyiz, asla görüşmeyiz, diye naralanmak ne iş?” 
Cevap bezirgânbaşının zulasında hazır. Hemen naralanıyor: 
- Değerli arkadaşlar, görüşmeleri hükümetimiz yapmıyor. Görüşen devlettir. Devlet yetkilileri görüşüyor… 
Bizi, hepimizi salak sandığı için de üfürdükçe üfürüyor. Bu kelime cambazlığını yutup “Haaa demek öyle… O zaman mesele yok” filan dememizi bekliyor…

***

Haydi dön bakalım bir kere daha ortaokul yurttaşlık bilgisi kitabına: 
“Devlet üç bileşenden, üç erkten oluşur. Yasama erki Meclis’tir; yasaları yapar. Yürütme erki hükümettir; yasaları uygular. Denetleme erki yargıdır, yasalarınanayasaya ve uluslararası hukuka uygunluğunu Anayasa Mahkemesi ile, idarenin (hükümetlerin) yasaları uygulayışını Danıştay ile, idarenin (hükümetlerin)harcamalarını Sayıştay ile denetler. Bu üç bileşen devlet’i oluşturur.” 
Ortaokul yurttaşlık bilgisi kitabından bu kadar ve bu kadarı yeter. 
Şimdi… 
Adamın dediklerini ciddiye alacak olursak, ki ciddiye almamızı gerektiren bir makamda oturmakta, “Hükümet görüşmüyor” sözünü kavrarız. Demek ki Başbakan ya da bakanları İmralı ile, İmralı heyeti ile, Kandil ile görüşmüyormuş. 
Peki “Devlet görüşüyor” denince ne anlayacağız? 
Öyle ya, devlet soyut bir kavram. Ortada “A-ha işte bu devlettir” diyeceğimiz birileri yok. Olamaz da… 
Olsa olsa hükümet (yürütme erki) tarafından resmen görevlendirilmiş devlet memurları olabilir. O memurlar kendilerine verilen talimat çerçevesinde ve o talimatın sınırları içinde görüşürler. O sınırlar içinde kararlar verebilirler. Ötesine taşamazlar; dönüp amirlerine yani hükümet yetkililerine bilgi verip yeni talimatlar alırlar, gider yeniden görüşürler, falan filan… 
Memurun rütbesi ne kadar yüksek olursa olsun, devletin hangi kurumunun başında bulunursa bulunsun yine de bir memurdur ve her memurun amiri vardır. Yüksek rütbeli memurun amiri de hükümettir, yani bakandır, başbakandır… 
Hükümetlerimiz görüşmüyor, devlet görüşüyor” demek ya yutulmayacağı biline biline savrulan bir palavradır ya da… 
Ya da iş yarın sarpa sararsa ellerini yıkayıp suçu memurun sırtına atmak için bugünden tezgâh kurmaktır… 
Hakan Fidan’ın istifa edip tokmağı kendi elinde olmayan davulu boynundan çıkarmasına, dahası çok ihtiyacı olacağını sezdiği dokunulmazlık zırhına da kavuşmak için milletvekili adaylığını tercih etmesine bir de bu gözle bakmaya ne dersiniz?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums