- 30.04.2017 00:00
Avrupa’nın ne olursa olsun Türkiye’yi uzağında tutmak istemediğini, ilişkileri bütünüyle koparmayı düşünmediğini biliyoruz.
Nereden biliyoruz?
Malta’da yapılan Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları zirvesinden…
Daha doğrusu o zirveye katılan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu‘nun sonrasında yaptığı açıklamalardan…
Okuyalım:
”AB artık hatalarını anlamaya başladı. Zirveden diyalog ve işbirliği kararı çıktı. Bugüne kadarki yanlış yaklaşımlarından da ders almış gibi gördüm. Ama inşallah samimidirler. Bizimle işbirliği yapacaksanız, diyalog içinde olacaksanız, bize karşı çifte standarttan uzak durun. Bizimle samimi olun ve açık olun.”
Avrupalı dışişleri bakanlarının da ‘diyalog ve işbirliği kanallarını açık tutma kararı’nı dışa vuran açıklamaları var.
Çok yönlü düşünüp bağlar kopuyor diye üzülenler için sevindirici bir gelişme bu.
Anlayış var.. anlayışsızlık var..
İyi, ama hemen o zirve sonrasında çok dilli internet ansiklopedisi Wikipedia‘ya bütün dillerde getirilen erişim yasağını ve çıkartılan yeni Kanun Hükmünde Kararname’yi (KHK) nasıl yorumlayacağız?
Elbette Türkiye egemen bir ülke; kendi kararlarını ”Başkaları ne düşünür, ne der?” endişesiyle almaz. Ancak başlatılan uygulamaların da AB ile bu ‘yeni anlayış’ zemininde buluşmayı yansıtması gerekmez mi?
Mesela Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi‘nin (AKPM) ve Venedik Komisyonu‘nun son raporlarında dile getirilen eleştirileri gözetmesi?
Türkiye demokrasisinin 15 Temmuz 2016 gecesi yaşadığı ‘hâin’ saldırı hafife alınır gibi değil; başlangıçta AB’nin istihbarat biriminin değerlendirme raporu yüzünden darbe girişimini fazla önemsemeyen bazı Avrupa ülkeleri olduğunu biliyoruz… O günler artık geride kaldı. AKPM ve Venedik Komisyonu raporları hükümetin darbeye verdiği tepkiyi destekliyor, darbecilere karşı alınan tedbirleri de onaylıyor.
Ancak aynı raporlarda onbinlerce memurun görevden uzaklaştırılması.. çok sayıda kişinin cezaevlerine tıkılması.. akademisyenlerin tasfiyesi.. gazeteci ve yazar sıfatı taşıyan kişilerin darbe ile irtibatlandırılıp hapse atılması.. konuları da yer alıyor.
Eleştirel biçimde.
Kim çelişkili: Biz mi, onlar mı?
Malta Zirvesi’ne katılan bakan Çavuşoğlu‘nun da imzasını taşıyan yeni KHK bu eleştirileri göz önünde tutmayan yeni tasfiyeler amaçlıyor.
KHK’dan önceki günlerde 9 binden fazla Emniyet mensubu görevden uzaklaştırılmıştı; dün de onlara 4 bin civarında her görev alanından yeni tasfiyeler eklendi.
Zirvede Mevlüt Çavuşoğlu‘nu ”AB hatalarını anlamaya başladı” noktasına götüren bir anlayış oluşmuşsa.. bunun karşısında bizden de arayı daha da açmayı getirmeyecek bir anlayış beklenmez mi?
AB’nin dışişleri bakanı konumundaki Federica Mogharini‘nin zirve sonrası yaptığı açıklamalarındaki şu sözleri henüz kulaklardayken:
”Türkiye’nin uymasını beklediğimiz ilkeler var. Özellikle de insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü, medya özgürlüğü ve idam cezasıyla ilgili.”
İtalyan asıllı Avrupalı siyasetçi, aslına bakılırsa, Türkiye’nin halen yürürlükte olan anayasasının şu maddesini hatırlatmış oluyor: ”Türkiye Cumhuriyeti (..) insan haklarına saygılı, (..) demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.”
”Kendi anayasanıza uygun davranırsanız bizim için yeterli” demiş oluyor AB…
Ülkemiz 1984’ten beri zaten uygulamadığı idam cezasını da sisteminden 1991 sonrasında kaldırmıştı.
‘Özgür medya’ ise AK Parti’nin kuruluş beyannamesinden itibaren her dönemde tekrarladığı temel ilkelerden biridir ve halen yürürlükte olan gerçek anlamda özgürlükçü ‘Basın Kanunu’nu da AK Parti’nin ilk iktidar dönemine borçluyuz.
Sözün kısası, çelişkili davranan biziz.
Çelişkisiz davranmak kendimiz için de daha doğru değil mi?
Tasfiye edilen, cezaevlerine tıkılan insanlar ülkemizin yetişmiş insan kaynağını teşkil ediyor. Tasfiyeleri ne kadar geniş tutarsak o kadar verimli olabilecek kişiden devleti mahrum bırakıyoruz demektir. O insanların, aile fertlerinin, yakınlarının olumsuz hislerini devlete yöneltmek de cabası…
Her bir tasfiye, tasfiye edilen o kişiyle irtibatlı 5-6 kişinin en azından rencide olmasına, çoğunlukla da mahrumiyet yaşamasına sebep oluyor.
Talih utansın
Darbecilerin, onlara destek çıkanların, emir ve talimatlarla onları yönlendirenlerin peşine düşülmemesini kimse aklının ucundan bile geçirmiyor; ancak onbinlerin ‘darbe‘ ile irtibatlandırılması da pek makul değil.
Mahkemeler bir an önce başlasa ve sonuçlandırılsa bari. Bu yapılırken de hukukun kabul gören ilkelerinden ayrılınmasa.
Çok bir şey istemiyoruz.
Referandum sonucu ‘Evet’ çıktı ve sistem değişikliği gerçekleşecek. Böyle bir ortamı sorunsuz geride bırakmak için de ülkenin biraz rahat ve huzura ihtiyacı var zaten.
AB’nin Türkiye’den beklentileri ile.. ülkemi yönetenlerden benim beklentim benzeşiyorsa.. ne yapalım.. talih utansın.
Yorum Yap