Askerleşen siviller/ sivilleşen askerler (2)

  • 13.01.2012 00:00

1990’lar ve 2000’lerde, Türkiye’de ve dünyada, askerlerin sivilleşmesini tartışırken, belki de artık, tartışma konusunun değiştiğini, yeni tartışma alanının “sivillerin askerleşmesi” olduğunu gözönüne almak durumdayız.

Sivillerin “askerleşmesi” elbette sadece Türkiye’ye özgü değil. Avrupa Birliği üyesi ülkeler de ordunun siyasetteki muğlâk rolünden etkilenebiliyor.

İtalya’da, 2008 yılında Berlusconi hükümeti “vatandaşların güvenliğini sağlamak” amacıyla, “Göçerlere yani Romanlara” karşı olağanüstü hâl ilan ettiğinde, alınan önlemlerden biri de şehir sokaklarında askerlerin devriyeye çıkması idi. Kasım 2011’de Danıştay, uluslararası bir insan hakları örgütü olan Avrupa Roman Hakları Merkezi’nin yürüttüğü kararlı bir hukuk mücadelesinin ardından, olağanüstü hâl kararını feshetti. Olağanüstü hâl uygulamasının yürürlükte olduğu üç yıl boyunca, “İtalyan vatandaşı olan ve (bazıları ülkeye son dönemde ayak basmış, bazıları ise 20 yıldan fazla zamandır İtalya’da yaşayan) göçmenlerden oluşan 170 bin Roman’a yönelik şiddetli hak ihlalleri için hukuki bir kılıf mevcuttu.”

Bu dönemde, AB’nin veri koruma düzenlemelerine aykırı olarak, parmak izi alınmasını ve fotoğraf çekilmesini de kapsayan, zorunlu nüfus sayımları da yapılmıştı. Romanlar, kamplarda yaşamaya zorlandı ve buralara erişim, silahlı güvenlik birimleri, carabinieri ve polis tarafından denetlendi.Ayrıca sık sık, askerlerin şehir sokaklarına, “Roman ve göçmenlerin yarattığı suçla mücadele için” indirildiği, sivil siyaset tarafından ifade ediliyordu.

İtalya’da, askerlerin sokaklara sevkiyle eşzamanlı olarak, Mussolini önderliğindeki Faşist dönemden sonra ilk kez, “yurttaş devriyesi” kavramının da, halkın kendisi tarafından, yeniden yürürlüğe sokulması dikkate şayan.

Macaristan’da da, benzer bir “sivil/askerî” damar kabardı ve halk arasından paramiliter üniformaları kuşanıp sokaklara dökülenler oldu. Şu an Macaristan’ın ikinci büyük partisi olma yolunda emin adımlarla ilerleyen aşırı sağ siyasi hareket Jobbik’in genç ve karizmatik lideri Gábor Vona’nın geçen ağustos, kara gömlekli üniformalı “halk ordusuna” hitaben yaptığı bir konuşma hâlâ hatırımda; “Macaristan, Macarlarındır. Muhafız Ordusu, Partidir; Parti de, Muhafız Ordusudur...”

Nazi Almanya’sındakilere tıpatıp aynı konuşmalar bunlar...

Avrupa genelinde yükselen aşırı sağ hareketlerin, militer damarı ve aslında “sivilin askerleşmesinin örneği” olup olmadıkları ise aslında başlı başına bir tartışma konusu.

Türkiye’de, askerlerin sivilleşmesinde kilit rol oynadığı hep iddia edilen AB’nin kendi bünyesinde, “sivillerin askerleşmesi” bir sorunken, Türkiye’nin de kendi içinde asker-sivil ilişkilerine yönelik sorunları kutuplaşmadan, soğukkanlılıkla, akıl ve bilginin kullanılması yoluyla tartışması gerekiyor.

Bir kere, son yıllarda, Türkiye’deki sivil-asker ilişkilerini değerlendiren çalışmalarda artış olmasına rağmen, TSK hâlâ kapalı bir kutu durumunda. Mehmet Ali Birand’ın, Emret Komutanım kitabı, sadece konuya dair değil, Türkiye tarihindeki nadir, gerçek araştırmacı gazeteciliğin örneklerinden biri olma özelliğini hâlâ koruyor. Birand’ın çalışmasından, Özden Örnek’in günlüklerinin sızdırıldığı noktaya kadar zaten ortada, askerin zihin dünyası, ordunun içyapısına ilişkin bir ipucumuz bile yok...

Bugün de hâlâ, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden bahsederken nasıl bir yapıdan bahsettiğimizi, siviller olarak tam manasıyla bilemiyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Meclis’te, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in arkasında oturan subayın konu mankeni olarak arka planda durduğu, ön planda ise kürsüdeki BDP’li milletvekilleri ile Şahin’in “onbaşı/ güdülen koyunlar/ güdülemeyen Genelkurmay başkanları” kilit kelimeleri ekseninde laf atıştığı sahneler vardı ki, günümüz Türkiye’sindeki asker-sivil ilişkilerinin değişip dönüşüp aldığı tuhaf ve trajikomik hali özetler gibiydi. Bir yanda, asker üzerinden sivil iktidara tam saha bombardımanla son derece sert eleştiriler getiren BDP’liler, öte yanda arkasında melül melül bakan bir asker olduğu halde, “benim memurum” diye bağrına bastığı askerleri savunan bir bakan... Sonra da üzerine, kendi önüne bırakılan kurşunu Meclis’in önüne bırakan Milletvekili Sırrı Sakık...

Bir de, “uzatılmış çatışma” kavramı ve bu kavramın Türkiye gerçekliği hali olan Kürt Meselesi var ki, onun da sivillerin askerleşmesi üzerindeki etkileri üzerine ayrıca kafa yormak gerek. Bugünlerde, elimde The Military in the Service of Society and Democracy: The Challenge of the Dual Role of Military (Toplum ve Demokrasinin Hizmetinde Ordu: Ordunun Çifte Rolünün Zorlukları) kitabı var. Bu çalışma, İsrail Ordusu üzerine yazılmış,1994 tarihli bir kitap... İçerisinde, Almanya, Fransa, Singapur gibi örnekleri tartışanların yanısıra, Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde ordunun rolüne değinen, o dönem için “fırından yeni çıkmış” bir makale de bulunuyor...

Bu kitap, Soğuk Savaş’ın son günlerinden biraraya gelen İsrailli asker ve sivillerin, “gelecek” üzerine yaptığı tartışmaların derlemesi... Kitabın editörü gazeteci Daniella Aşkenazi’nin kitabın önsözünde yer alan şu sözleri düşündürücü; “Demokratik toplumlarda ordunun rolü, küresel bağlamda savaşa karşı duyulan dehşetin de etkisi kadar o toplumda temel insan haklarına duyulan saygıyla biçimlenmektedir”.

Gün oldu devran döndü, sakız gibi uzayan, çözümsüzlüğe bağlanan bir çatışma, bu tartışmaların yapıldığı ülkeyi nereden nereye getirdi... Ne yazık ki...


oneysezin@hotmail.com

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums