Resmî görüşler ve gerçek fikirler...

  • 23.01.2012 00:00

 Kültürümüzün temel özelliklerinden biri de, bireylerin samimi kanaatlerini açıkça söylemekten kaçınmalarıdır. Cennet vatanımızda, özellikle bürokratların resmî görüşleri vardır. Sorulduğunda papağan gibi tekrarlarlar. Zaten devletimizin de istediği budur. Böylece, ne kadar saçma olursa olsun, resmî görüşün kamu alanında tekrarı ve yaygınlaşması sağlanır. Necip Türk basını sayesinde de ortalama vatandaş bu görüşleri ezberler ve sorulduğunda tekrarlar. Ama arkadaşlarla çay içerken veya rakı sofrasında gerçek görüşlerini dile getirirler.

Bu nedenle, ortalama TC vatandaşına “En güvendiğiniz kurum hangisidir” sorusu yöneltildiği zaman hemen “ordumuz” diye cevap verirler. Ama anketörler gittikten sonra, TSK’nın ne kadar kirlenmiş bir kurum olduğunu ballandırarak anlatırlar. Oğulları da “askerlikten yırtmak” için uğraşırlar. Zaten “macho” halleri ve yiğitlikleri ile pek övünen Türk erkeklerinin en çok tekrarladığı atasözü şudur: Erkekliğin onda dokuzu kaçmak; biri ise hiç görünmemektir!

Ortalama TC vatandaşı, bu şizofrenik zihniyet yapısından pek rahatsız değildir. Kendilerine riyakârlıkları hatırlatıldığında ise, boyunlarını büküp “idare et, abi!” türünden pespaye cevaplar verirler. Güneri Cıvaoğlu’nun bir yazısı, devlet yönetimindeki şizofrenik zihniyet yapısının güzel bir örneğini veriyordu.

Yıl 1963. Aralık ayında Kıbrıs’ta etnik çatışmalar alevlenmiştir. EOKA örgütü, Türkleri öldürmeye başlar. Kıbrıslı Türkler devlet yönetiminden çekilir ve gettolarda toplanmaya başlarlar. Kendi aralarında savunma birlikleri kurarlar.

O günlerde, İnönü’nün başında olduğu koalisyon hükümeti iktidardadır. Kıbrıslı Rumların giriştiği katliam İnönü’ye İstanbul Rumlarından kurtulmak için bir fırsat sunmuştur. Zaten 6-7 Eylül olayları ile rejime güveni sarsılmış olan Rum cemaatine karşı ölümcül bir politika geliştirilir. Türkiye ve Yunanistan arasında 1930 yılında imzalanmış olan “İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Antlaşması” yürürlükten kaldırılır. Basında, Ertuğrul Özkök’ün babaları sayılabilecek bazı yazarlar da, bu politikayı ağzı köpürmüş bir biçimde desteklerler.

Aslında karardan etkilenen Rumların sayısı 12 bin civarındadır. Fakat çoğu evlidir. Mecburen eşleri ve çocukları ile birlikte giderler. 1964’te yaklaşık 30- 40 bin Rum ülkeyi terk eder. Kendilerine verilen 10 günlük süre içinde, ceplerinde sadece 200 TL (22 dolar!) ve toplam 20 kg’lık şahsi eşyaları ile sınır dışı edilirler. Tassos Boulmetis’in Bir Tutam Baharat (Politiki Kouzina, 2003) filmi bu hazin hikâyeyi anlatmaktadır.

O günlerde, İnönü’nün damadı Metin Toker’in Akis dergisinde çalışan genç gazeteci Güneri Cıvaoğlu, dönemin Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin (1899-1980) ile bu konuyu görüşür. Sözü, Cıvaoğlu’na bırakalım:

“Erkin, beni Dışişleri Konutu’nda kabul etti... Bana ‘ülkedeki Rumların gönderilmesinin önemli ve gerekli olduğunu’, bunun politik ve diplomatik nedenlerini, nasıl da yararlar sağlayacağını inandırıcı bir dille anlattı. Bakan Erkin, ‘Resmî konuşma bitti. Hadi limonluğa geçelim. Orada birer kadeh viski içelim, resmî olmayanı konuşalım’ dedi.”

“Erkin, limonlukta tam tersini konuştu: ‘Birkaç dakika önceye kadar devletin resmî politikasını anlattım. Şimdi Feridun Cemal Erkin olarak konuşuyorum. Rumların, Yahudilerin. Ermenilerin bu memleketten gönderilmeleri, umutlarını keserek gitmeleri büyük yanlışlık olur. En basitinden başlayayım: Şu adalara giden vapur güvertelerini düşünmek bile yeter. Rumca, Ermenice, Fransızca, Ladino duyulmayan vapur, renklerini kaybeder. Lokantaları da saymak lazım. Ama görünenin ötesinde Türkiye’de sermaye erozyonu yaşanır. Yüzlerce yıllık sermaye birikimi başka ülkelere gidecektir. İkincisi... Onların hepsi dış ticaret uzmanlarıdır. Türkiye’nin dışarıya açılan pencereleri kapanacaktır. Yenilerin açılması zaman alacaktır. Üçüncüsü... Hepsinin Batı ülkelerinde akrabaları vardır. Çoğu da güçlüdür. Türkiye’nin Batı ülkelerindeki avukatları gibidirler. Onları da karşımıza almış oluruz. Dördüncüsü... Azınlıklar iyi sanatçıdırlar, zanaatkârdırlar. Terzilikten aşçılığa, inşaata, ahşap işlerine, mimariye iyi sanatçıları yitireceğiz. Onların yanında yetişecek olan gençleri de bu hayat okulundan mahrum edeceğiz. Beşincisi... Elbette insani değerler...’ Birkaç uyarı cümlesi... Sustu... Gülümseyip yüzüme baktı. ‘Bundan sonrası sana kalmış, ne istersen öyle yaz. Ama bu genç yaşında gerçekleri görmüş oluyorsun’ der gibiydi bakışları” (Milliyet, 26 Mayıs 2009).

Samimi fikirleri böyle olan, anlı şanlı diplomat Feridun Cemal Erkin neden direnmez veya bakanlıktan istifayı düşünmez? Bu rezilliği, sadece “oportünizm” ile izah edemeyiz. Kamu yönetimini biçimlendiren “şizofrenik zihniyet yapısı” dışında cevap bulmak zor! Acaba, Güneri Cıvaoğlu bu görüşmeyi Akisdergisinde nasıl haberleştirdi? Benim bazı tahminlerim var, ama size söylemem!


ayhanaktar@gmail.com

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (www.marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Hack Forum Hacker Forum Hack Forumu Warez Forumu Hacker Sitesi Hacking Forum illegal forum illegal forum sitesi warez scriptler nulled forum crack forumu hacking forumu illegal hack forumu hacking forums