- 28.02.2015 00:00
MHP lideri Bahçeli’nin, Süleyman Şah Türbesi’nin, geçen hafta sonunda bir gece yarısı operasyonuyla Suriye’deki mevcut yerinden Türkiye sınırına yakın bir yere taşınmasına yönelik sert eleştiri oklarını, iktidarın yanı sıra ordunun tepe ismine de yöneltmiş olması, bu NATO üyesi ülkede sivil-asker ilişkilerinin ne derece kırılgan olduğunu da gündeme getirdi.
Bahçeli, “gerektiğinde terör örgütü IŞİD ile çatışma pahasına, ecdadımıza ait bu türbeyi, taşımak yerine bulunduğu yerde savunmasını yapmadıklarından” dolayı iktidarın yanısıra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’i de korkaklıkla suçladı. Ne var ki, Bahçeli’nin, IŞİD’çiler ile Türk ordusunun çatışma ve burayı koruyan askerlerin bu terör örgütünce katledilmesi ihtimallerini göz ardı ettiği, aşırı milliyetçi bir refleksle hareket ettiği ortada.
Bahçeli, Orgeneral Özel’in, vatanseverliğini de şu sözlerle sorguluyordu:
“Sayın Özel Paşa senin için vatan nedir? Yoksa Harbiye’de vatan konusu işlenirken dersi mi kırdın, okuldan mı kaçtın?”
Orgeneral Özel de yazılı bir açıklamayla, MHP liderine sert bir dille yüklenerek, özetle şu ifadeleri kullanıyordu:
“MHP Genel Başkanı’nın, şahsıma yönelik olarak sarf ettiği yakışıksız sözleri, kişiliğine ve savunduğu fikirlere yakıştıramadığımı… 46 yıldır yüce Türk milletine ve onun milli ordusuna hizmet etmiş bir kişi olarak benim vatan-millet-bayrak şuurumu sorgulama hakkının olmadığını düşünüyorum.”
Bahçeli-Özel atışmasında irdelenmesi gereken iki temel sorun ön plana çıkıyor: Bunlardan biri, çoğunlukla bizde eşanlamlı gibi algılanan ama aralarında çok ciddi farklar bulunan milliyetçilik ve vantanseverlik kavramlarının, nasıl istismar edildiği.
Kısaca tanımlamak gerekirse milliyetçilik; dil, din, miras gibi kültürel değerlerin ülkenin birliğini sağladığına olan güçlü inanç ve bu inancın, pek çok tarihsel olaylarda görüldüğü üzere şiddete dönüşme tehlikesinin bulunması. Vatanseverlik ise, değerler ve inançlar üzerinden bir ülkenin seviliyor olmasını çağrıştırır. George Orwell’e göre, milliyetçilik, barışın en büyük düşmanı iken vatanseverlik bir yaşam biçimine olan hayranlıktır.
Ne yazık ki Türkiye’de, Bahçeli ve Özel arasındaki tartışmanın da çağrıştırdığı, “Kim vatanı daha çok seviyor?” mealindeki aşırı milliyetçilik girdabından kurtulunamadığı için Kürt sorunu gibi devasa sorunlara çözüm bulmak mümkün olmuyor.
Bir siyasetçi olan Bahçeli ile bir asker olan Özel arasındaki tartışmanın, bir diğer boyutu ise, sivil-asker ilişkilerinin, demokrasilerde olduğu gibi siviller lehine dengelenmemiş olması.
Bu nedenledir ki, Bahçeli, eski vesayet anlayışından kurtulamamış, türbe harekatında, iktidarın talimatıyla hareket etmiş olan bir komutanı muhatap alarak, büyük bir yanlış yapmıştır.
Orgeneral Özel de, iktidarın, TSK’nın sivil demokratik denetimini sağlayacak reformları yarım bırakmış olmasının etkisiyle baskın vesayetçi günlerden kalma bir refleksle, bir siyasetçi olan Bahçeli’ye yanıt vererek yine yanlış yapmıştır.
Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli sivil-asker ilişkileri uzmanlarından Prof. Ümit Cizre’nin, Turkish Rewiev dergisinin, Aralık 2014 sayısında yer alan makalesinden, Bahçeli-Özel polemiğine de ışık tutacak şu bölümünü, sizinle paylaşmak isterim:
“AK Parti’nin askeri reformları gerçek mi, yoksa ordunun, uzun vadede partiye yönelik tehdidine bir cevap mı? Sivil-asker ilişkilerinin demokratikleştirilmesi, yalnızca Genelkurmay Başkanı’nın değil tüm ordu mensupları, parlamento, yasama ve toplumun tümü tarafından demokratik değerlerin içselleştirilmesini gerektirir. Türkiye’de bu olmuyor. TSK’nın demokratik olmayan tavrının yerini, artan biçimde demokratik ve çoğulcu değerlere dostça olmayan bir yaklaşım sergileyen iktidar alıyor.”
Yorum Yap